You are currently viewing Diplomasi mesleğine ilgi duyan gençler için notlar

Diplomasi mesleğine ilgi duyan gençler için notlar

Bakanlıkta göreve başladığım ilk gün Personel Dairesi Başkanı Büyükelçi Ömer Lütem bizi odasında toplamış, bakanlık hakkında bilgi vermişti. Onun konuşmasından  bir cümleyi hiç unutmadım. Şöyle demişti rahmetli büyükelçimiz: “Meslek hayatınız boyunca şunu hep zihninizde bulundurmanızı isterim; bugün Türkiye’nin en prestijli kurumunda çalışmaya başlıyorsunuz. Her gün yeni bir şeyler öğrenecek ve ülkemizi yurtdışında temsil etme şansına sahip olacaksınız.” O gün abartılı bulmuştum bu ifadeyi. Mesleği öğrendikçe bu değerlendirmenin ne kadar doğru olduğunu kendim de gözlemledim.

Türk Hariciyesi dünyadaki ilk beş Dışişleri Bakanlığı arasında gösterilir. Diplomatlarımız, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada yetenekleri ile tanınırlar. Ege Denizi sorunu, Kıbrıs, Ermeni sorunu ve uluslararası terör konuları gibi ülkemiz için özel önem taşıyan dosyalar bizim diplomatlarımızın deneyimlerini artıran alanların başında gelmektedir. Zaman içerisinde yaşanan darbelere, darbe teşebbüslerine, ekonomik ve siyasi krizlere rağmen diplomasimizin gücünde bir azalma olmamıştır. Bugün diğer kamu kurumlarımız gibi dışişleri bakanlığı görevlendirmelerinde de zaman zaman liyakata dikkat edilmediğini gözlemliyoruz. Ancak ben bugünlerin de geride kalacağına ve Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinin eski itibarına tekrar kavuşacağına inanıyorum.

Farklı yabancı diller öğrenilmeli

Kuşkusuz Dışişleri’nin de yenilenmeye, yeni gelişmelere göre yapılandırılmaya ihtiyacı var. Dünyanın dört bir tarafında görev yapan diplomatlarımızın farklı kültürlere göre özel yetiştirilmeleri önem taşımaktadır. Bunun başında da yabancı dil eğitimi gelir. Biz nedense uzun yıllar İngilizce ve Fransızca üzerine yatırım yapmışız. Okullarımızda da bu diller dışında diğer yabancı diller okutulmazdı. Daha sonraları İspanyolca, Rusça gibi dillere de önem verilmeye başlandı. Ama Dışişlerimiz maalesef hep bu iki dil üzerine odaklandı. Ben mesleğe girdiğimde böyleydi; daha sonraki yıllarda diğer diller için bir açılım yapıldıysa da arzu edilen hedefe ulaşıldığını söylemek zordur.

Aslında 230 civarındaki dış temsilciliğimiz ülke dillerine göre sıralandığında Arapça, Rusça ve İspanyolca konuşulan ülkelerin sayısının tahmin edilenden oldukça fazla olduğu görülür. Oysa, örneğin Arapça konuşulan dış temsilciliklerimizin neredeyse hiçbirinde (birkaç istisna dışında) Arapça bilen büyükelçimiz görev yapmamıştır. Şimdi de durum pek farklı değil. Rusça, İspanyolca, İtalyanca gibi dilleri bilen diplomatlarımızın sayısı her geçen artıyor olsa da oransal olarak baktığımızda bunun yeterli olmadığını görürüz. Buna karşılık İngiltere, Rusya, Çin gibi ülkeler bu konuya büyük önem veriyorlar. Son merkez görevim sırasında biz de bu konuda bazı çalışmalar yaptık. Bakanlığa aldığımız genç kariyer memurlarını yeni yabancı diller öğrenmeleri için kurslara gönderdik. Ben bugün de bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mesleğimize ilgi duyan gençlerimize, İngilizce veya Fransızca dilleri dışında, ülkemiz için önem taşıyan bölgelerin dillerinden birini daha öğrenmelerini hararetle öneririm.

Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı dönemine damgasını vuran bir diğer uygulamamız ise yeni temsilcilikler açmak oldu. Dünyanın dört bir yanında açılan diplomatik misyonlar ile temsil ediliyor olmak kuşkusuz çok önemli. Ama çok hızlı genişlediğimiz için açılan yeni temsilciliklere kadro yetiştirmede sorunlar yaşadık.

Diplomasi Akademisi

Merkez görevim sırasında üzerinde çalıştığım konulardan biri de bakanlığımız öncülüğünde Ankara’da bir Diplomasi Akademisi kurulmasıydı. 2015 yılında hazırladığımız yeni teşkilat kanunumuza bununla ilgili bir madde ekledik. Ama ismi Eğitim Merkezi’nden Diplomasi Akademisi’ne değiştirilse de akademimiz bakanlık bünyesinde bir Daire gibi çalıştı; müstakil bir akademiye dönüşemedi. Oysa benim aklımda, Çalışma Bakanlığına bağlı olarak görev yapan Orta Doğu Amme İdaresi’nin bizim bakanlığımıza bağlanması ve Diplomasi Akademisine dönüştürülmesi düşüncesi vardı. Çünkü bu enstitü üniversite ayarındaydı, yüksek lisans ve doktora programları hazırlama altyapısına ve hakkına sahipti. Bakanımızı ikna ettim; başbakanımız da itiraz etmedi, “çalışma bakanı uygun görürse bence sakınca yok” dedi. Ama biz ilgi duyunca bu kurum kıymetlendi. Bakan Faruk Çelik bu enstitünün bize bağlanmasına onay vermeyince bakanımız da ısrarcı olmadı. İşin ilginci, başbakan olduğunda Sayın Davutoğlu’na bu talebimizi aktardığımda “Naci Bey, aslında güvenlikle ilgili bir akademi kurulması da söz konusu, ikisini birlikte değerlendiririz” dedi. Ama bu değerlendirme hiçbir zaman yapılmadığı için benim rüyam da gerçekleşmedi. Şimdi baktığımda, Türk Dışişleri Bakanlığı gibi bir kurumun güçlü bir Dışişleri Akademisi olmamasının ne kadar büyük eksiklik olduğunu görüyorum. Oysa Viyana Dışişleri Akademisi gibi dünyaca ünlü bir eğitim kurumunun tohumlarını bu dönemde atabilirdik. Umarım gelecek yıllarda gerçekleşir.

Son merkez görevim sırasında yedi yıl boyunca mesleğe yeni giren gençlerle sık sık bir araya gelmeye önem verdim. Diğer kıdemli meslektaşlarım da düzenlediğimiz eğitim programlarında deneyimlerini genç arkadaşlarımızla paylaştılar. Tecrübelerimizi ve diplomasi mesleği hakkındaki bilgileri yine bu dönemde başlattığımız yaz ve kış okullarına katılan uluslararası ilişkiler öğrencileriyle paylaştık. Aslında diplomasi mesleğine ilgi duyanların öncelikle bu meslek hakkında bir ön bilgiye sahip olmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa mesleğe girdikten sonra, “hay Allah, bu kadar da seyahat edilir mi” veya “şimdi eşim ne olacak, yurtdışına gittiğimizde mesleğini yapamayacak mı yoksa” gibi soruları sorar ve bu sorularınızın cevabını aldığınızda yaptığınız seçimin yanlış olduğunun farkına varabilirsiniz.

Diplomasinin doğası gereği, bu meslekte görev yapılan süre içerisinde dünyayı yakından izlemek, yabancılarla bir arada olmak ve çok seyahat etmek zorunda olunur. Onun için gezmekten, yeni kültürlerle tanışmaktan hoşlanmayan kişilerin bu mesleği düşünmemelerini tavsiye ederim. Uçağa binme korkusu olanlar da diplomat olmayı düşünüyorlarsa bunu bir kere daha değerlendirmeliler.

Eş ve çocuklar

Diplomasi mesleğinden en çok etkilenenler diplomat eşleri ve çocuklarıdır. Tabiatıyla onlar da diplomat eş ve diplomat babayla birlikte dünyayı gezerler, yeni kültürlerle, yeni dostlarla tanışırlar, ama süreç içerisinde bazı önemli sorunlarla da baş etmek zorunda kalırlar. Örneğin, uzun yıllar okuyup önemli bir meslek sahibi olan bir diplomat eşinin mesleğini yapması kolay değildir. Eskiden Bakanlığımız, eşlerin yurtdışında her ne surette olursa olsun çalışmasına izin vermezdi. Sonradan bu uygulama yumuşatıldı. Ancak yine de eşler için zorluklar devam ediyor.

Biz de ailece bu sorunu yaşadık. Ben mesleğe girdiğimde eşim Canan tıp öğrencisiydi. Evlenme heyecanıyla evlenme memurunun önünde “Evet” derken aslında diplomat eşi olmayı da kabul etmişti. 😊Bu nedenle mesleğini yurtdışındayken yapamadı. Her yurtdışı görevden Ankara dönüşümüzde ikişer yıllığına doktorluk yaptı; yeni bir dış göreve çıktığımızda ise ev hanımlığına ve diplomat eşliğine döndü. Doktorların dış ülkelerde çalışma şartları zor olmakla birlikte diğer mesleklerde de durum çok iyi değildir. Bununla birlikte bazı meslektaşlarımızın eşleri akademik çalışma yapmak başta gelmek üzere, dışarıda geçirdikleri zamanı değerlendirmeye çalıştılar. Diğer bazı meslektaşlarımız ise daha pratik bir çözüm yolu bulup yine diplomat olan gençlerle hayatlarını birleştirdiler; böylece çalışma hayatına yönelik sorunu kökünden çözdüler. Bakanlık yönetimi eş diplomatlar için uygulanan, aynı şehirdeki misyona tayin edilmeyle ilgili kısıtlamaları da kaldırınca karı-koca diplomatların hayatı da kolaylaşmış oldu.

Erkek diplomatların eşleri, mesleğin icrasında çok önemli rol oynarlar. Bazı durumlarda, eşlerin performansı diplomat eşin başarısına neredeyse eşittir. Bulundukları ülkelerde sosyal hayata etkin bir şekilde katılan eşler ülkelerinin tanıtılmasına da büyük katkı sağlarlar. Yurtdışında görev yaptığım yıllarda tıp doktoru olarak mesleğini icra edememekle birlikte Canan bulunduğumuz ülkelerde Türk toplumu ve diplomatik çevreyle sıkı bağlar kurdu; çok sayıda sosyal ve kültürel etkinlik düzenledi. Şikago’daki yıllarımızda, Şikago başkonsolos eşleri derneği başkanı, Riyad’da da büyükelçi eşleri başkan yardımcılığını yaptı. Ayrıca, Türk giysileri defilesinden, Türk festivali düzenlenmesine kadar pek çok kültürel etkinliği organize etti. Söylemek istediğim, diplomat eşleri mesleğini yapmada sıkıntı yaşasa da, eğer meslek dışı yeteneklere de sahipse, sivil toplum aktivitelerinden ülke tanıtımına kadar birçok alanda meşgul olacak çalışma imkanı da bulabilirler.

Diplomat çocuklarının durumuna da değinmek isterim. Diplomatların çocukları, mesleğimizin doğası gereği çok-kültürlü, çok-dilli yetişiyorlar. Kuşkusuz bu çok önemli bir imkân. Ama bu konuda dikkat edilmesi, çocuk eğitimine hassasiyetle yaklaşılması gerekiyor. Uzun yıllar yurtdışında kalınması durumunda diplomat çocukları dilimizden, kültürümüzden uzak kalabiliyorlar. Bu ihtiyacı gidermek için, nerede görev yapılırsa yapılsın, kendi kültürümüzden topluluklarla bir araya gelmemiz önem taşımaktadır. Bazı meslektaşlarımızın çocukları dilimizi eğitim gördükleri yabancı diller kadar iyi konuşamayabiliyorlar. Dilimizin ve kültürümüzün çocuklara aktarılmasında kuşkusuz en önemli görev diplomat anne-babalara düşüyor.

Diplomatlar ne kadar kazanıyor?

Diplomatların gelirlerinin iyi olduğu söylenir. Aslında Türkiye’deki Dışişleri meslek memurlarıyla diğer bakanlıklarımızda görev yapan meslek memurları aynı maaşı alırlar. Yurtdışında ise maaşlar bulunulan ülkenin gelişmişlik düzeyine ve Birleşmiş Milletler’in kriterlerine göre belirleniyor. Bu nedenle kâğıt üzerinde bazı ülkelerde alınan maaşlar yüksek görünse de o ülkenin şartlarına göre normaldir. Zira bir ülkede üç odalı bir ev için diyelim bin dolar kira veriyorsanız, başka bir ülkede aynı büyüklükteki ve konfordaki bir evin kirası 4 bin Dolar olabilir. Aynı şekilde bir kilo domatesin fiyatı Etiyopya’da yarım Dolarken İsviçre’de 5 Dolar olabilir. Bu nedenle diplomat maaşlarının ülkeden ülkeye farklılık göstermesini normal görmemiz gerekiyor. Genel bir değerlendirme olarak bu konuda şunu söyleyebilirim: Diplomat olarak meslek hayatımız boyunca maddi sıkıntı çekmeden yaşarsınız; ama hiçbir zaman zengin olamazsınız.

Usta-Çırak ilişkisi

Her mesleğin kendine özgü güzellikleri, diğer mesleklere göre artıları, eksileri vardır. Bu bağlamda diplomatlığın en önemli avantajlarının başında mesleğinizin başlarından itibaren inisiyatif alma ve karar sürecine etki etme imkanına sahip olmanın geldiğini söyleyebilirim. Bakanlıktaki ilk aylarımda Almanlarla yapılan vize müzakerelerinin dosyasını tek başına hazırlayıp görüşmelerde de heyet üyesi olarak yer aldığımda ne kadar gurur ve heyecan duyduğumu hala hatırlarım. Sonraki yıllarda birçok alanda yüksek düzeyli toplantılara katıldım; önemli dış politika gelişmeleriyle ilgili olarak hazırlanan pozisyon kağıtlarının ilk nüshalarını hazırladım, bu şekilde karar alma süreçlerine katkıda bulundum. Bu bağlamda, özellikle Orta Doğu Dairesi’ndeyken aynı odada görev yaptığım, daha sonra bakanlık müsteşarlığına kadar yükselen meslek büyüğüm Ertuğrul Apakan’dan çok şey öğrendiğimi söylemek isterim.

Diplomatlık aslında usta-çırak ilişkisi üzerine inşa ediliyor. Her ne kadar uluslararası ilişkiler alanında eğitim görmüş olsanız da, sonuçta mesleğe girdiğinizde, fakültede okuduğunuz kitaplarda yer verilmeyen pek çok olayla karşılaşıyorsunuz. Beklenmedik gelişmelerde nasıl davranılır, nasıl hareket edilir, bunları ancak yaşayarak öğrenebiliyorsunuz. Meslek hayatım boyunca maiyetlerinde görev yaptığım amirlerimden öğrendiklerimden mesleğimin sonraki yıllarında çok yararlandım. Aynı şekilde, ben de bildiklerimi ve deneyimlerimi birlikte çalıştığım arkadaşlarıma aktarmaya özel bir özen gösterdim. Belki üst-alt ilişkileri her meslekte önemlidir; ama diplomaside bunun bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

Dışişleri kariyer memurları görev gereği çok sayıda Türk ve yabancı üst düzey yetkiliyle tanışır. Özellikle yurtdışındayken gelen giden heyetlerle ilgilenir, bu vesileyle Türkiye’de bir arada 3-5 dakika bile geçiremeyeceğiniz önemli şahsiyetlerle uzun süreler bir arada olursunuz. 38 yıllık meslek hayatımda öyle sanıyorum yüzlerce ziyaret organizasyonu yaptım, yurtdışı görevlerim sırasında da cumhurbaşkanlarımızı, başbakan ve bakanlarımızı ağırladım. Aslında üst düzey zevat daha çok ülke başkentlerine gelirler. Ama bunun istisnaları da olur. Örneğin Şikago’daki başkonsolosluk yıllarımda, yaklaşık 4,5 sene içerisinde neredeyse ağırlamadığımız hükümet üyesi kalmamıştı. Meclis başkanımızı, başbakanımızı, dışişleri bakanımızı ve çok sayıda bakanımızı misafir ettik. Her bir heyetimizle özel sohbetler yapma imkânı da buldum.

Benzer ziyaretlerde diğer görev yerlerimde de pek çok büyüğümüzü misafir ettim. Riyad’dayken cumhurbaşkanımız ve başbakanımız dahil olmak üzere, sanırım tüm bakanlar kurulu üyelerini değişik vesilelerle Riyad’da ağırladık. Suudi Kralı da görev sürem içerisinde iki kere Türkiye’ye geldi. Dediğim gibi, bu tür ziyaretler üst düzey şahsiyetler ile kişisel dostlukların kurulması açısından oldukça yararlı oluyor.

Farklı yetenekleriniz sizin için artı bir değerdir

Bir son not olarak şunu da kaydedeyim. Yeni projeler geliştirmeye meraklıysanız Dışişleri’nde bunun için oldukça elverişli bir zemin bulunduğunu belirtmek isterim. Ben özellikle bilişim alanında bu hevesimi büyük ölçüde tatmin ettim; çok sayıda bilişim projesini tasarladım, geliştirdim ve uyguladım. Daha kişisel bilgisayarların yeni yeni tanınmaya başlandığı 1980’li yılların sonlarında konsolosluk otomasyonu projesini bakanlıktaki küçük bir grupla geliştirdik ve kısa sürede uygulamaya geçirdik. Bugün dünyanın dört bir yanında binlerce görevlimiz tarafından kullanılan ve milyonlarca vatandaşımızın her türlü konsolosluk hizmetini karşıladığımız bu proje yıllar içinde inanılmaz bir hızla büyüdü ve kapsamı genişledi. Bu projenin her aşamasında tek belirleyici yönetici olarak görev aldım. Şikago’daki yıllarımda önce Sanal Konsolosluk, sonra e-Konsolosluk adıyla geliştirdiğimiz proje de ayrı bir gurur kaynağı oldu benim için. Vatandaşlarımıza yönelik bu iki uygulama bugün de başarıyla devam ediyor.


Bilişim projelerinin bir diğeri “elektronik belge yönetim sistemi” oldu. 2001’de geliştirdiğimiz BelgeArşiv uygulaması, zaman içerisinde bakanlığımız görevlilerinin eli kolu haline geldi. Bugün bu modül olmadan işimizi yapmamız mümkün değil.

Aynı şekilde e-Vize projesi yalnız bakanlığımız için değil, ülkemiz için de prestij projesi oldu. İlk gün 60 vize verdiğimizde, ekibimizle birlikte çocuklar kadar mutlu olmuş, bir milyon dolarlık ciroya ulaştığımızda pasta keserek bunu kutlamıştık. Daha sonraları günde 40 bin e-Vize vermeye, günde bir milyon Dolara yakın hasılat yapmaya başladık. Bu projeyi Azerbaycan ve Gürcistan gibi ülkeler de bizden talep ettiler ve kodları kendileriyle paylaştık. Bugün bu ülkelerin e-Vize sayfalarını incelerseniz bizimkiyle bire bir aynı olduğunu görürsünüz. E-Vize uygulamasının geliştirilme öyküsünü ayrı bir yazımda paylaşmayı düşünüyorum.

Söylemek istediğim, Dışişleri Bakanlığı kariyer memurlarına inisiyatif vermede oldukça cömert davranır. Yeter ki, sizin günlük çalışma düzeniyle ilgili konularda veya diplomasi alanında başkalarıyla paylaşabileceğiniz projeniz olsun. Bu projeniz kısa sürede en üst kademelere kadar ulaşır ve uygulanabilir bulunursa hayata geçirilme fırsatı oluşur.

Bakanlığımızdaki 38 yıl boyunca çok sayıda bilişim projesini gerçekleştirmiş olmakla birlikte, bugün geçmişi düşündüğümde, mesleğimdeki en önemli projemin insan hayatıyla ilgili bir konuda olmasından gurur duyuyorum. Ege’de her yıl bin civarında göçmenin kıyılarımızdan Yunan adalarına geçerken hayatını kaybettiği bir dönemde, bizden hiçbir görevlimizin ilk bakışta kabul edemeyeceği türden bir öneriyi ısrarlı bir şekilde gündeme getirip ülke politikasına dönüştürmeyi sağlamaktan bugün de mutluluk duyuyorum. Başbakan Davutoğlu ile birlikte Brüksel yolculuğu sırasında ete kemiğe bürünen ve aynı akşam Hollanda başbakanı Rutte ile Almanya başbakanı Merkel’e sunulan, ülke olarak prestijimizi artıran ve Ege’deki ölümleri sona erdiren AB ile geliştirdiğimiz göç mutabakatı çocuklarıma da bırakacağım en önemli anım olacaktır. Bunun öyküsünü de mülteci kriziyle ilgili ayrı bir yazımda ayrıntılarıyla yazacağım.

Meslekteki uzun yıllarımın muhasebesini yaptığımda diplomasi mesleğini seçmemin çok isabetli olduğunu düşünüyorum. Bugün iş hayatına başlayacak olsam yine diplomat olmayı isterdim. Ancak bu notlarımda mesleğin artılarını ve sıkıntılara neden olabilecek yönlerini de paylaştım ki, gençlerimiz karar verirken çok yönlü olarak değerlendirme yapabilsinler.

 



Bir yanıt yazın