You are currently viewing Doğu Akdeniz’de yeni dengeler

Doğu Akdeniz’de yeni dengeler

Şu sıralar dış politikada daha çok Barış Harekâtı’nın yıldönümü vesilesiyle Kıbrıs’a ve Kabil havalimanının korunmasında üstleneceğimiz muhtemel görevden dolayı Afganistan’daki gelişmelere odaklandığımızdan Doğu Akdeniz’de şekillenmeye başlayan dengeleri gözardı ediyor, hatta kaçırıyor olabiliriz. Oysa son iki hafta içinde basınımızda hakettiği ilgiyi görmese de, Doğu Akdeniz’de Libya, Mısır ve Yunanistan merkezli gelişmeler fazlasıyla dikkat çekiyor. Bunlar Eylül ayında yapılacak AB Zirvesi’ne ve özellikle 24 Aralık’ta Libya genel seçimlerine giden süreçte Türkiye bakımından dikkatle izlenmesini gerektirecek  önemde görünüyor. Bu yazımda, son gelişmeler ışığında Doğu Akdeniz’deki yeni dengeleri topluca değerlendireceğim. 

Mısır – Yunanistan ortaklığı

Mısır’ın Akdeniz’deki ikinci deniz/hava üssü, geçtiğimiz günlerde on bin kilometrekarelik bir alanda, Libya’nın yanıbaşında faaliyete geçti. Üssün açılışı, onyıllardır ilk kez demokratik bir seçimle işbaşına gelen, ancak iktidarı sınırlı kalan Mohammed Mursi’nin 3 Temmuz 2013’de askeri darbeyle devrilişinin 8. yıldönümüne denk getirildi. Bu tarih kuşkusuz anlamlı ve tüm ilgili çevrelere önemli bir siyasi mesaj da içeriyor. “Carcub – 3 Temmuz Deniz Üssü” adı verilen Libya sınırına 135 kilometre mesafedeki üste, 74 bina, bir hava pisti ile bin metre uzunluğunda, büyük tonajlı donanma gemilerinin yanaşmalarına elverişli bir derin su iskelesi bulunuyor. Yani, bu basit bir askeri tesis değil, genişletilmesi için geniş bir arazisi var ve gelecekte büyüyebilecek şekilde temel altyapısı kurulmuş durumda. 

Üssün açılışı bizzat Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi tarafından yapıldı. Açılış törenine Mısır’ın yakın müttefiki Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi de katıldılar. Türkiye’nin yakın dostluk ve ittifak ilişkisi içinde olduğu, ancak son dönemde Mısır’la gergin ilişkilerini normalleştiren Katar ile ABD’nin Donanma Komutanları da açılış töreninde hazır bulunanlar arasındaydı. Mısır Devlet Başkanlığı Sözcüsü Beşşar Radi konuya ilişkin açıklamasında “3 Temmuz Deniz Üssü, Mısır’ın Akdeniz’deki en yeni üssüdür, stratejik öneme sahip kuzeybatı bölgesinde güvenliği sağlayacak, ekonomik kaynaklarımızı koruyacak, deniz ulaşımı güzergahlarını güvence altına alacaktır” ifadelerine yer verdi. Bu ifadelerin anlamını dikkatle not edelim. 

(Mısır’ın deniz üslerinin sayısı sadece ikiydi. Bunlardan ilki Süveyş Kanalı’nın doğu yakasındaki Doğu Port Said Üssü, diğeri güney Mısır’da Kızıldeniz kayısında Sudan’a yakın Bernice Üssü. Abdülfettah es-Sisi, yönetime geldikten sonra 2017’de Libya hududuna yakın Muhammed Necip hava/kara üssü ile 2020’de Bernice deniz üssünün kara kuvvetleri unsurları tarafından kullanılacak yeni bölümünün açılışını da yapmıştı.)

“Carcub – 3 Temmuz Üssü”nün açılışında Fransa, Almanya ve İtalya’dan satın alınmış modern su üstü ve denizaltı gemileri sergilendi; bunlar arasında Fransa’nın Rusya için imal ettiği, bilahare Kırım’ın işgali nedeniyle uygulanan silah ambargosu nedeniyle Mısır’a satılan “Mistral” sınıfı iki yeni helikopter gemisi de vardı. Açılış töreninin ardından Mısır hava ve deniz kuvvetlerinin katılımıyla geniş çaplı amfibik kıyı çıkarması harekatını da içeren üç gün süreli “Kadir  2021” askeri tatbikatı düzenlendi. Mısır’ın Libya’nın hemen bitişiğinde kapsamlı ve müşterek askeri kapasite kullanımına imkan veren bu üssü faaliyete geçirmesi önemli. Zira, bu durum Mısır’ın bölgesel etkisini artırmaya, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de güç dengelerini değiştirmeye aday görünüyor. Bu çerçevede, Mısır Libya’ya mücavir alanda gerekli hallerde hızlı askeri müdahale seçeneğine başvurabilecek hale gelmeyi hedefliyor. 

Mısır’ın askeri gövde gösterisi bu gelişmelerle sınırlı kalmadı. Üssün açılışından kısa süre önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Kahire’yi ziyareti sırasında düzenlenen ortak basın toplantısında es-Sisi, “Mısır’ın Yunanistan’la imzaladığı Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları anlaşmasının içerdiği yükümlülüklere sadık olduğunu” belirtti. Üssün açılışından hemen sonra Mısır Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hicazi Yunanistan’ı ziyaret ederek, Yunan Genelkurmay Başkanı Floros’la Mısır silahlı kuvvetleri personelinin Yunanistan’da eğitilmesine yönelik bir işbirliği protokolü imzaladı. Birkaç gün sonra bu defa 13 Temmuz’da Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias Kahire’deydi. Dendias, Mısır makamlarıyla görüşmelerine ilaveten, Arap Birliği Örgütü (ABÖ) Genel Sekreteri Ahmed Ebu’l Geyt ile biraraya gelerek, bir Mutabakat Muhtırası imzaladı. Bu Muhtıra’yla Yunanistan’ın ABÖ’ne gözlemci üye statüsünün önü açıldı. Dendias, yaptığı açıklamada, “Mutabakat Muhtırası’nın Yunanistan ile ABÖ arasında yeni işbirliği kanallarını açacağını; Yunanistan’ın AB ile ABÖ arasındaki ilişkileri geliştirmek için çaba sarf edeceğini” söyledi. Mısır’ın Arap dünyasındaki, dolayısıyla ABÖ’ndeki belirleyici ağırlığı dikkate alındığında Muhtıra’nın imzalanmasında nihai tahlilde etkisi ve rolü tahmin edilebilir. Bu önemli adımla, Yunanistan’ın Arap dünyasıyla ilişkilerini bugüne kadarki en ileri aşamaya taşıdığını vurgulamakta yarar var. 

Bu gelişmeler birlikte okunduğunda, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarında ve Libya’da Türkiye’ye yönelik olası olumsuz etkileri kolayca öngörülebilir. Yanısıra, Arap dünyasıyla ilişkilerde Yunanistan’la mukayese edilemeyecek ölçüde ileri sayılacak konumdaki Türkiye’nin Irak ve Suriye’den kaynaklanan nedenlerle ABÖ’ne gözlemci üye statüsünü ancak 2006 yılında aldığını; ancak son üç yıldır her ABÖ Genel Kurul toplantısında Türkiye’yi “Suriye ve Irak’ta askeri işgalci olarak niteleyerek, kınayan” kararlar kabul edilmekte olduğunu hatırlatmakta fayda olabilir. Son olarak, geçtiğimiz Mart ayından bu yana Türkiye’yle ilişkilerini normalleştirme sürecine giren Mısır’ın bu konuda temkinli davranmaya devam ederken, Yunanistan’la ilişkilerini sivil ve askeri alanlarda geliştirmek için büyük heves gösterdiğini ve GKRY’ni de içerecek şekilde bir dayanışma gösterisi içine girdiğini hatırlamamız  isabetli olacaktır. Mısır’ın bu tercihinde belirleyici etken, Libya’daki durumla ve Türkiye’nin bu ülkede korumakta ısrarlı olduğu askeri mevcudiyetiyle bağlantılı görünüyor. 

Libya’da seçim dönemi yaklaşırken

Libya’daki gelişmelere baktığımızda, yukarıdaki genel manzarayla uyumlu ve tamamlayıcı bir tablo ortaya çıkıyor: Libya konusunda ikinci uluslararası konferans geniş katılımlı şekilde 23 Haziran’da Berlin’de düzenlenmiş, beklentilerine rağmen Yunanistan bu toplantıya davet edilmemişti. Konferans’ın sonunda yayınlanan sonuç bildirisine yerleştirilen “yabancı askeri ve milis kuvvetlerin 24 Aralık’ta yapılacak seçimlerden önce ülkeden çekilmesi”  maddesine Türkiye tarafından güçlü şekilde itiraz edilmiş, bu itiraz kabul edilmeyince bildiriye Türkiye tarafından muhalefet şerhi konmuştu. Berlin Konferansı’na katılan Rusya’nın kabul edilen kararlara (Wagner bağlantısına rağmen) herhangi bir çekince kaydı koymadığını vurgulayalım. Bildiri, bu bakımdan uluslararası topluluk karşısında Türkiye’nin Libya’da yalnızlaşan konumunu belirgin  hale getirmişti. 

Bu kere, Almanya Dışişleri Bakanı Maas ve Fransa Dışişleri Bakanı le Driand geçen hafta yaptıkları açıklamalarda, “Libya’daki yabancı askeri/milis kuvvetlerinin seçimden önce ülkeden çekilmelerine Türkiye destekli milis güçlerinden başlanması gerektiğini” yeniden vurguladılar. Üstelik Fransız Bakan bu ifadeyi BM Güvenlik Konseyi toplantısı sırasında sarf etti. Libya’daki yabancı askeri/milis kuvvetlerin arasında Türkiye’nin yanısıra, Rusya destekli Wagner grubu ile Sudan ve Çad’dan gelen milislerin de olmasına karşın, vurgu Türkiye’nin askeri kuvvetlerine ve daha ziyade Türkiye destekli Suriyeli milislere yönelik yapılıyor. Bunun iki nedeni var: Türkiye, Libya’da resmî askeri kuvvet bulunduran tek ülke. Diğer nedense, Türkiye destekli milislerin diğer yabancı silahlı gruplara nazaran sayısal fazlalığı ve ölçülebilir etkisi.

Yunanistan’la Mısır’ın ilişkilerini pekiştirmeye yöneldikleri sırada, bu defa Eylül ayında yapılacak AB Zirvesi’nde Libya konusunda alınması beklenebilecek bir karar öncesinde Almanya ve Fransa’nın Türkiye konusunda seslerini yükseltmeleri herhalde bir başka rastlantı olmamalı. Türkiye’nin beklentileri karşılamaması halinde iki ay sonraki AB Zirvesi’nde -aynen Doğu Akdeniz ve Yunanistan’la ilişkilerde olduğu gibi- yeni bir yaptırım diliyle karşı karşıya kalabiliriz. Dikkatimizi güncel gelişmelerin harareti karşısında Afganistan’da odaklarken, gidişatın işaret ettiği bu kayda değer ihtimali gözden uzak tutmamalıyız. 

Önümüzdeki aylara bakarken 

Libya’da 24 Aralık’ta yapılacak genel seçimlere sadece beş aylık bir süre kaldı. Seçimler yaklaşırken, özellikle sonbahardan başlayarak Türkiye’nin üzerindeki AB kaynaklı baskıların artmasını beklemek gerçekçi görünüyor. Libya’dan ayrılmamız, Türkiye bakımından Akdeniz’de ciddi bir stratejik alan daralması anlamına gelecektir. Bu daralma, hidrokarbon kaynaklarını arama amacıyla geçen yıl sondaj gemilerimizin heyecanla ‘Mavi Vatan’ın Akdeniz’deki sularına çıkarılıp, sonra sessiz sedasız ‘olağan bakım işlemleri’ için Antalya Körfezi’ne çekilmesinden daha çok ses getirecek bir gelişme olabilir. Yunanistan’la sonu gelmeyen ve üretken olmaktan uzak istikşafi görüşmelere yeniden başlayarak AB yaptırımlarını boşa çıkarmışken, dış politika yapıcılarımızın bu ciddi ihtimali göz önüne tutmaya devam etmeleri gerekecek. Giderek kendini hissettiren bir dış politika yalnızlığı içinde bu konuda önümüzdeki dönemde zor kararlar almak zorunda kalacağımız görünüyor…


Not: Diplomasi Günlüğü okurlarının Kurban Bayramını kutlar, daha güzel günlerde daha nice bayramlara kavuşmayı dilerim.

This Post Has 6 Comments

  1. Baki Kaya

    “Mısır’ın bu tercihinde belirleyici etken, Libya’daki durumla ve Türkiye’nin bu ülkede korumakta ısrarlı olduğu askeri mevcudiyetiyle bağlantılı görünüyor. ”
    Mısırın Türkiye karşıtı politikaları, Libyadaki durumdan daha çok, Sisi yönetiminin gelişinden itibaren Rte yönetiminin gösterdiği, gelecek öngörüsü olmayan, eleştiri boyutunu aşan düşmanca yaklaşımların etkisi altında şekillenmiştir. Bu aşağılama ve açık düşmanca tutum, karşı tarafta da benzer bir nefret ve düşmanca tutuma yol açmış gözüküyor. Bu tutum ayrıca zannedildiğinin aksine Mursi’yi korumaktan ziyade, onunla beraber diğer ihvan yöneticilerinin de idamını garantilemişti. Zannımca asıl sorun sisi yönetimiyle rte yönetimi arasında meydana gelen bu nefret ve düşmanlığın izale edilmesidir. Diğer bütün problemler, ikincildir.

  2. Sedef Oconnell

    Naci bey,
    Yazınızı ilgi ile okudum, ve Doğu Akdeniz ile gelişmelerden ve Mısır’ın dış politika başarısını öğrendim.
    Maalesef bunları bizim media yayınlama konusunda baskı altında olduğundan haberimiz olmuyor! Teşekkürler!

  3. Halil Akıncı

    Afganistan’da NATO çekildikten sonra bizim kalmamız düşman ,en aşağısından başkasının aleti olarak algılanmamıza yol açar.1747den beni inşa ettiğimiz sevgi prestij bir günde nefrete dönüşür.Kaybet kaybet durumudur. Libya ise hayatidir.Buna ustaca dikkat çekmen çok yerinde.Sağol. Halil Akıncı

    1. Naci Koru

      Yorumunuzla yaptığınız değerli katkı için çok teşekkür ederim Sayın Büyükelçim.

  4. Alaattin

    Naci bey merhaba ,yapmış olduğunuz değerlendirmeler çok önemli ve faydalı sonuçlar doğuracağına inanıyorum .gerçekten dış politikada çok dikkatli olmamız gerekiyor.Teşekkür eder,selam ve saygılar sunarım.
    Dr.Alaattin Büyükkaya

  5. Hulusi Kılıç

    Yazıda katıldığım gerçekçi ve yönlendiri yorumlar var.
    Tebrik ederim.

Bir yanıt yazın