You are currently viewing “Karatay Diyeti” ile sağlıklı beslenme

“Karatay Diyeti” ile sağlıklı beslenme

Profesör Canan Karatay televizyon kanallarının müdavimlerinden. Duruşu, konuşma uslübu, konularına hakimiyeti de izleyicilerine güven veriyor. “Yumurta yemekten çekinmeyin, sizi tok tutar, kolestrolünüzün yükselmesine de neden olmaz” dediğinde çok kişiyi kendisine inandırdı. Karatay Diyetini yapanların sayısının her geçen gün artması da bunun bir göstergesi.

Ben hayatımın hiç bir döneminde kendimi “şişman” görmemekle birlikte fazla kilolarımdan hep şikayet ettim. Resepsiyonlar ve yemek davetleri bizim mesleğin ayrılmaz bir parçası olduğundan diplomatların sağlıklarına ve beslenmelerine dikkat etmeleri önem taşır. Mesleğe girdiğimde 75 kiloydum. Dünyanın dört bir yanında görev yaptığım otuz yılı aşkın süre sonunda buna onbeş kilo daha eklenince vücudumda alarm zilleri çalmaya başladı. Bu durumun sürdürülemez olduğunu anladıktan sonra çözüm yolları aramaya başladım.

Zayıflama amacıyla diyet yapmaya başlamanın ilk aşaması sanırım kendinizi bunun gerekliliğine inandırmanız. Dolayısıyla diyet kararının öncelikle beyinde alınması, bunun arkasında da güçlü bir iradenin olması gerekiyor. Yıllardır bir birinden farklı zayıflama yöntemiyle tanıştık. Kimileri karmaşık kalori hesapları yaptırarak zayıflatma reçeteleri sundular, kimileri de belirli besin maddelerini yasaklayarak. Bir yakınımın yöntemi de, kendisine ikram edilen yemeklerin yarısını yemekti. Yarım kase çorba, etin, pilavın yarısı, tatlının yarısı…

Bir gün ofiste çalışırken televizyondaki söyleşi dikkatimi çekti. Canan Karatay hoca yine yağların zararlı olmadığını, kolestrolün sebeplerinin başka yerlerde aranması gerektiğini söylüyordu. Arkasından da ekledi: “Benim söylediklerimi uygularsanız size et, tereyağ, zeytinyağı, sebze yasağı yok. Bir kuzuyu kesip yarısını afiyetle yiyebilirsiniz. Hafta sonlarında da pastırmalı yumurtanızı sakın ihmal etmeyin.”

Bu öneriyi çok beğendim; sonraki günlerde bazı dostlarımla da paylaştım. Ama Karatay diyetiyle tanışmak için bir kaç hafta daha beklemem gerekti. Fazla kilolardan kurtulmanın zihnimi sıklıkla meşgul ettiği günlerden birinde, bir hafta sonu kitapçıda “en çok okunanlar” bölümüne göz gezdirirken Canan Karatay hocanın “Karatay Diyeti” kitabını gördüm raflarda. Aslında bu kitap evimizde de vardı; hatta bir arkadaşım hediye olarak getirmişti; onu da ofisimdeki kütüphaneme koymuştum. Ama açıp okumak, uygulamak zor geliyordu. Nadir bulduğum hafta sonu günümde “haydi bir başlayayım okumaya” deyip kitapçıdaki koltukta eserin yarısını okudum. Akşam da diğer yarısını bitirip diyet dersimi tamamlayınca sıra uygulamaya gelmişti.

Canan Hocanın ikna gücü oldukça yüksek. Onca yıllık meslek hayatını düşündüğünüzde yazdıklarını tereddütsüz kabulleniyorsunuz. “Karatay Diyetinde acıkmak yok diyor” doktor hanım. Beslenme alışkanlıklarınızı değiştirip yeni bir hayat tarzını benimsemeniz yeterli. Ondan sonra da Karatay Diyetine başlamanın ön şartlarını size sayıyor: Ekmek ve şekerden uzak duracaksınız. Pilav, makarna ve patates de hayatınızda olmayacak artık. Sabahları limonlu çay eşliğinde, kayısı kıvamında iki yumurta, yanında avuç içi kadar peynir, 8-10 adet zeytin. Salatalık, taze biber ve domates serbest. Kahvaltıdan sonra da avuç dolusu ceviz içi veya fındık. Öğle ve akşam yemeklerinde et, balık, arkasından zeytinyağlı yemekleri yiyebilirsiniz. Ancak yemeği tatlı ile sonlandırmak yasak. Dilerseniz bir adet meyve ile ağzınızı tatlandırmanız mümkün.

Diğer diyet yöntemlerinde olduğu gibi Karatay Diyetinin de spor ile desteklenmesi gerekiyor. Sayın Karatay “her gün en az 30-40 dakika yürüyüş yapmalısınız” diyor. Bir önemli uyarı da akşam atıştırmalarıyla ilgili: Akşam sekizden sonra bir şey yemek, şekerli bir içecek içmek de yasak.

Bu diyet reçetesinde benim için en zoru ekmekten uzak kalmaktı. Hayatımın hiç bir döneminde, yemek için oturduğumda sofradan ekmek yemeden ayrıldığımı hatırlamıyorum. Ama her şeyin bir ilki var tabii; bazı ilkler de ileri yaşlarda yaşanabiliyor. Karatay Diyeti kitabını okuduğum gün ben de kulübe katıldım. İki haftadır ekmek ve şeker beslenme programımdan çıktı. Ekmeksiz hayatın olabileceğini öğrendim. “Nasıl olur da insan iki yumurtayla öğlene kadar durur” diyordum. Diyeti uygulayınca bırakın öğlene kadar zorlanmayı, yemek vakti geldiğinde, “hay Allah ne çabuk geçmiş zaman; hiç de yemek yiyesim yok” diye düşündüm içimden. Kısacası diyeti tam olarak uyguladım. Akşamları yarım saat yürüyüş yaparken daha sonraları buna sabahın erken saatlerinde yarım saat da yüzme ekledim. Sonuç, istenmeyen kiloların yavaş yavaş vücudu terketmesi ve bedenin zindeleşmesi oldu. İki haftada altı kilo verdim. Kıyafetlerim bol gelmeye başladı, pantolonumun kayışında daha önce hiç kullanılmayan delikleri kullanmaya başladım.

Aslına bakılırsa Karatay Diyeti benzeri bazı yabancı menşeli diyet önerileri de var. Ama görebildiğim kadarıyla Canan Hoca beslenme alışkanlıkları ile ilgili önerilerini bizim aşina olduğumuz Akdeniz mutfağına uyarlayarak şekillendirmiş. Böylece uygulaması da daha kolay oluyor. Yine değerli bir tıp hocası olan Sayın Osman Müftüoğlu da ekmek ve tatlı ile ilgili benzer önerilerde bulunuyor. Farklı olarak Sayın Müftüoğlu, beslenmeyle ilgili tavsiyelerini yalnız yiyeceğimiz besin maddeleri ile sınırlı tutmuyor, mutluluk ve manevi huzurun da uzun ve sağlıklı bir hayat için gerekli olduğunu söylüyor.

Şimdilik niyetim diyetime bu tempoda devam etmek. Aslında bu diyet benim için bir tür yaşam biçimi olmaya başladığı için nereye kadar hafiflemeye devam edeceğimi de merak ediyorum doğrusu. İlk hedefim, 81-82 kilolarda olduğum Şikago’daki yıllarıma dönmek. Hemen arkasından da bakanlığa girdiğim yılları hedefliyorum. Yakınlarım bu hedefin pek gerçekçi olmadığını, bu yaşta 80 kiloda kalmanın yeterli olacağını söylüyorlar. Bu gayretimi yakından izleyen bazı dostlarım ise, her ikisi de önceden normaden biraz yüksek çıkan kolestrol ve trigerisit değerlerimin ne olacağına ilişkin kaygı taşıyorlar. Bir süre sonra tahlillerimi yenileyip bu dostlarımın meraklarını da gidereceğim. Umarım sonuçlar beni de dostlarımı da mutlu eder. Ancak diyet yanında, Sayın Müftüoğlu’nu dinleyip daha stressiz ve huzurlu bir hayat için de çaba göstermek gerektiği düşüncesindeyim.

Bir insanın kilo vermesi aslında özel bir konu olarak görülebilir. Böyle bir blogda kişisel konuların dile getirilmesine olumsuz bakan kişiler de bulunabilir. Ancak ben obeziteyi ve şişmanlığı toplum için bir tehlike olarak görüyorum. Bunun için de fazla kilolarla mücadele edilmesinin gerektiğine inanıyorum. Televizyon kanallarında obeziteyle mücadele amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan kamu spotlarının da önemli bir işlev gördüğü inancındayım. Bu yazıyı yazmamın nedeni de bu mücadeleye katkı sağlamak. Canan Karatay Hocayı bu konuda bizlerde uyandırdığı bilinçlenme için kutluyor, kendisine teşekkür ediyorum. Bir gün Bakanlığımızda bizleri ziyaret etmeyi kabul ederse çalışanlarımızla birlikte kendisiyle sohbet etmekten mutluluk duyacağımızı da belirtmek isterim.

Bir yanıt yazın