You are currently viewing Türkiye’nin durmayan kan kaybı: Beyin Göçü

Türkiye’nin durmayan kan kaybı: Beyin Göçü

Son aylarda göç konusu gündemimizde önemli bir yer tutuyor. Ben de meslek hayatım boyunca göç konusuyla yakından ilgilendim. Ama son yıllarda Suriyeli ve Afgan göçmenlerden çok ülkemizden yurtdışına giden “genç beyinlerin göçü” beni daha fazla kaygılandırıyor. Bir çeşit erozyon gibi görüyorum beyin göçünü. Ülkenin geleceğinde önemli görevler üstlenebilecek gençlerimiz birbiri ardına ülkeyi terkediyor, kendilerine başka diyarlarda gelecek arıyorlar.

Cenevre’de görev yaptığım dönemde bir uçak yolculuğunda iktidar partisinden bir milletvekili ile uzun bir sohbet imkânı bulmuştum. Vekilimiz ortaokul çağındaki oğlunu İsviçre’deki bir okula kaydettirmeye gittiğini söylemişti. “Yurtdışında eğitimin cazip olduğuna katılıyorum; ama orta eğitimden itibaren çocuğunuzdan bu kadar uzakta kalmak zor olmayacak mı” diye sormuştum kendisine. Yolculuk boyunca eğitim altyapısının sıkıntılarını anlattı vekilimiz bana. Buna karşılık İsviçre’nin eğitimde dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer aldığını, anne-baba olarak, zor olsa da oğlunun geleceği için buna bir süre katlanacaklarını anlattı. Uçaktan inerken de, “bu tercihlerini dostlarına pek anlatmadıklarını, benim de bu konuda paylaşımda bulunmamamdan mutlu olacağını” söyledi.

Yurtdışında yaşadığım uzun yıllar boyunca bu yönde tercih yapan kişilerle hep karşılaştım. Ama özellikle son dönemde çocuklarının geleceklerini Türkiye dışında arayan vatandaşlarımızın sayısının giderek arttığını gözlemliyorum. Bunun iktidar yanlısı veya muhalif olmakla bir ilgisinin olmadığını da düşünüyorum. Bugün de maddi gücü olan aileler bir bölümü orta eğitimden itibaren, bir bölümü de lise eğitimi sonrasında çocuklarını batı ülkelerindeki eğitim kurumlarına gönderme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Aslında amaçları çocuklarına yalnız daha iyi eğitim imkanları sunmak da değil; bu anne-babalar Türkiye’de iş imkanları sınırlı olduğundan, çocuklarının iş hayatına da Türkiye dışında başlamalarını arzu ediyorlar.

Geçenlerde bir gazetede bu konuyla ilgili bir haberle karşılaşmıştım; Türkiye’den beyin göçünün liseden başladığı belirtiliyordu haberde. UNESCO’nun yayınladığı istatistiklere göre her yıl lise eğitimi için yurtdışındaki okullara giden Türk öğrenci sayısı 50 binden fazlaymış. Aslında yakınımdaki dostlara baktığımda çok sayıda tanıdığımın da bu yolu tercih ettiğini görüyorum. Yani, uçak yolculuğu yaptığım iktidar partisi milletvekilinin bu seçiminde yalnız kalmadığı anlaşılıyor.

Ülkemizde siyasi istikrarsızlık artıp ekonomi her geçen gün kötüye gittikçe diğer bütün alanlar gibi eğitim ve istihdam da bu kötü gidişten etkileniyor. Oysa AK Parti iktidarının ilk yıllarında tersine beyin göçü yaşadığımıza yurtdışı görevlerim sırasında bizzat tanık olmuştum. Şikago yıllarımda, Amerika’da çalışan çok sayıda gencimiz Türkiye’deki gelişmelerden etkilenerek Türkiye’ye dönme kararı aldılar. Bu gençler Türkiye’ye geldiler; burada hem ABD’de kazandıklarından daha fazla kazanmaya başladılar hem de ülkelerinde yaşamanın tadını çıkardılar.

Şimdi bu yönelim tersine döndü. Üniversitede okuyan gençlere sorulduğunda bu gençlerin neredeyse tamamı geleceklerini yurtdışında gördüklerini söylüyorlar. Tercih edilen ülkeler de her zaman batıdaki ülkeler oluyor. Muhafazakar gençler de gelecekleri için Orta Doğu’yu seçmiyorlar; onların da ilk tercihleri her zaman Batı oluyor. Nitekim, bu konuda yapılan araştırmalara göre, Batı ülkelerinde gelecek kurmak isteyenlerin oranı yüzde 90’ın üzerinde görünüyor. Asya, Rusya ve Orta Doğu ülkelerini tercih edeceklerini belirtenler çok küçük, ihmal edilebilir bir grubu oluşturuyor. 

Göç eden beyinler arasında doktor ve mühendisler ilk sırada…

Son birkaç yılda yurtdışında yeni bir hayat kurmak isteyen meslek sahiplerinin başında doktorlar geliyor. Geçtiğimiz iki yıl içinde yalnız Almanya’ya giden doktor sayısının iki bini aştığı söyleniyor. Altı yıllık eğitimden sonra, dört yıl da uzmanlık eğitimi gören doktorlarımıza ağır çalışma şartları altında verdiğimiz maaş 4-5 bin lira olduğu için bu kaçışın başlıca sebebinin ekonomik olduğu anlaşılıyor. Ancak yeni diyarlara göç eden doktorlarla görüştüğünüzde ekonomik nedenin yanında başka faktörlerin de kararlarına etki ettiğini görüyorsunuz. Nefes aldığınız ortamın huzurlu olması, insan haklarına saygı duyulan, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir ülkede yaşama arzusunun da alınan kararda etkili olduğu anlaşılıyor. Eş ve çocuklarına daha müreffeh bir gelecek sağlamak da göç nedenleri arasında sayılıyor.

Ankara’da tanınmış bir mühendislik firmasında çalışan genç bir yakınım da geçenlerde valizlerini toplayıp eşiyle birlikte Almanya’ya gitti. Almanya’da görev yaptığım yıllardan hatırlıyorum; Almanya’da çalışan vatandaşlarımız Türkiye’deki eşlerini yanlarına getirmek istediklerinde Almanlar bir dizi şartın yerine getirilmesini talep ederlerdi bu kişilerden. Aile birleşimi çerçevesinde vize talep edilen eşin belirli bir düzeyde Almanca bilmesi de şartlar arasında yer alırdı. Yakınıma eşinin durumunu sordum; “hiç sorun olmadı Naci amca, ikimize de tüm Avrupa ülkelerinde geçerli, ‘mavi kart’ verildi” diye cevapladı sorumu.

Günlük hayatta karşılaştığımız ekonomik sorunlar Türkiye’de yaşayan bizlerin hayatını zorlaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda sahip olduğumuz varlıkların da değerini düşürüyor. İş dünyasında bir zamanlar önemli rakamlara satın alınabilen şirketler şimdilerde düşük rakamlarla el değiştiriyorlar. Bununla da kalmıyor, dünya standartlarında iş yaptıkları dönemlerde şirketlerimizi yukarılara taşıyan iyi eğitimli değerlerimiz de artık geleceklerini başka ülkelerde arıyorlar. Burada doğup, burada büyüyen, iyi eğitim gören gençlerimiz kendilerine daha iyi imkanlar sunan gelişmiş ülkelere doğru yelken açmada artık tereddüt etmiyorlar.

Beyin göçünün nedenleri neler?

Beyin göçü üzerinde çalışma yapanlar, ülkelerini terk etme tercihini yapan gençlerin bu kararı almada başlıca iki ana etkenin olduğunu belirtiyorlar. Birincisi “itici nedenler”. Ülkenin az gelişmişlik oranı, yüksek işsizlik, nitelikli kişilerin düşük ücretlerle çalıştırılması, maaş politikalarının yanlışlığı, yöneticilerin niteliksiz olması, iş hayatında araştırma-geliştirmeye önem verilmemesi ve gençlere iş dünyasında ve yönetimde fırsat tanınmaması “itici nedenler” olarak sıralanıyor. Ehliyet ve liyâkatin yerini kayırmacılık başta olmak üzere keyfi seçim unsurlarının alması, katılımcılığa değer vermeyen eksik yönetişim anlayışı  bu nedenlere eklenebilir. 

Buna karşılık gelişmiş ülkelerde çalışan insanların sahip oldukları imkanlar da “çekici neden” olarak tanımlanıyor. Bunlar arasında da ekonomik durumda iyileşme, yüksek maaş beklentisi içinde olma, kaliteli hayat kurma isteği, gidilecek ülkelerde ar-ge imkanlarının olması, aile üyeleri için gelişmiş eğitim imkanlarının bulunması, daha cazip, çevreye önem veren şehirlerde yaşama arzusu da “çekici nedenler” olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla, ülkemiz bu niteliklerden uzaklaştıkça gençlerimizin önemli bölümü yurtdışı imkanlarını tercih ediyorlar.

Bu bağlamda, ABD’nde MIT’de akademik çalışmalarını sürdüren Prof. Daron Acemoğlu’nun on yıl önce yazdığı “Ulusların Çöküşü” ve devamında birkaç yıl önce tamamladığı “Dar Koridor” adlı kitaplarına hızlıca göz atmak yararlı olabilir. Prof. Acemoğlu, demokrasi açığını, bir diğer tanımlamayla demokraside gerilemeyi tüm dünyada beyin göçünün önde gelen nedenleri arasında gösteriyor. Zira, demokrasi, temel hak ve özgürlükler ve hukuk devleti uygulamalarından uzaklaşmaya yönelen her adım, artık çağdaş dünyada ülkeleri yalnızlaştırmakla ve yoksullaştırmakla kalmıyor, bu ülkelerin nitelikli insan kaynaklarını dış göçe yönelterek eritiyor. Türkiye’nin de içine sıkıştığı ‘orta gelir tuzağı’ kavramı aslında bu çaresizliğin çarpıcı bir örneğini ortaya koyuyor. 

Göç eden beyinler yalnız gençler değil

Beyin göçünden söz ederken örneklerimi gençlerden vermem yanlış bir algıya neden olsun istemem. Maalesef Türkiye’deki iş-güçlerini bırakıp “kapağı yurtdışına atmak isteyenler” yalnız gençlerimiz değil ne yazık ki. Yaşını-başını almış, “kerli felli” insanlarımızdan da varını yokunu satıp uzak diyarlara gidenlere rastlıyoruz. Bir dostum geçenlerde dert yanıyordu; “2000’li yıllarda çevremdeki bazı insanlardan ‘artık bu ülkede yaşamak istemiyorum; gidip Batı ülkelerinden birine yerleşeceğim’ diyenler oluyordu. O zamanlar bu kişiler için “zavallılar; insanın ülkesindeki yönetimden mutlu olmaması ne kadar kötü bir şey’ diye düşünürdüm. Ama şimdi kendimi bu durumda görüyorum. Ne yapıp etmeli; artık başka ülkelerde bir gelecek aramalıyım” diyordu arkadaşım. Bir grup zenginimizin ekonomimizdeki gidişattan ve hukuk uygulamalarından endişe duyup varlıklarını dışarıya taşıdıklarını biliyoruz. Bir grup zenginimiz de kendileri ve aileleri için ikinci, hatta üçüncü vatandaşlık hakkı kazanıp başka ülkelere sermayelerini transfer ediyor; kendileri için de bu ülkelerde alternatif hayat imkanları kuruyorlar. Anlatmak istediğim, özellikle son yıllarda yalnız gençler değil, farklı yaş gruplarından insanlar da beyin ve sermaye göçünün konusu olmaya başladı.

1960’lı yıllardaki göçlerde daha çok kırsal kesimlerimizde yaşayan insanlarımız gidiyorlardı Batı’ya. Ekonomilerinin gelişmesi için yeni işgücüne ihtiyaç duyan Almanya ve Fransa gibi ülkelerden gelen yetkililer vatandaşlarımızı kol güçlerine bakarak seçip götürmüşlerdi ülkelerine. Şimdi bu zahmete girmelerine de gerek kalmadı. Seçimler internet üzerinden yapılıyor. Yarının önemli isimleri olabilecek gençlerimiz yeteneklerini birkaç sayfalık özgeçmişlerine yazdıklarında çok sayıda ülkeden davet alıyor ve maalesef kısa süre içerisinde ülkeden uçuyorlar.

Türkiye’nin durdurulamayan kan kaybı beyin göçünün ulaştığı kaygı verici boyutlar bunlar. Beyin göçünün ülkemiz ve ortak geleceğimiz üzerinde yaratacağı tahribatın boyutlarını kestirmek mümkün. Bu aşınmayı durduramadığımız takdirde, sanırım yurtdışında sağlanan imkanlarla başarıya ve üne kavuşan insanlarımızla övünmeye, onları ödüllerle taltife devam edecek gibiyiz.

Keşke böyle olmasaydı… 

This Post Has 5 Comments

  1. Tolga Özdemir

    Asıl Sorun: Beyin Göçü Probleminin, Yöneticilerin Umrunda Olmaması!
    Elbette bu sorun bugünün bir sorunu değil, uzun yıllardır devam eden bir sorun. Ancak bugün de siyasi yöneticiler kendi tabanlarından çok muhalif görüşlülerin yurtdışına gittiklerini düşünüyor ve bu durum onlar için memnuniyet verici. Olan ülkeye oluyor. Yetiştirdiğimiz insanları ülkemiz için katkı sağlatamıyoruz. Demokraside iyice gerileyen ve hukuku bir paçavraya dönen ülkemize çok şey kaybettirdiler.
    Hukuku biten bir ülkede de bu göç çok doğal.

  2. Yüksel gemalmaz

    Keşke böyle olmasaydı ne yazıkki oldu.ufukta düzeleceği de görünmüyor.canım vatanım için üzülüyorum.yazara çok teşekkür ederim. .

  3. Melahat Gazneli

    Gerçekten de erozyon gibi bir felaket bu. Beyin göçü ile en değerli varlıklarımızı kaybediyoruz. Bu durum yöneticilerimizin hiç umurumda değil. Hatta “giden gitsin” düşüncesindeler. Ne kadar acı. Biz bir zamanlar böyle değildik.

  4. Yasemin Kınalı

    Gerçekten güncel ve hayati bir konu….
    Geçenlerde bir dil kursu yöneticisi ile görüştüm. Doktorlar vs. Fransızca öğreniyor dedi. Şaşırdım , Fransizca’nın modası geçmedi mi diye sordum. Meğerse buradan kaçmak için ögreniyorlarmış….

  5. Hüseyin Lüleci

    Eskiden Almanya’ya veya İngiltere’ye Hekim olarak gitmek çok zordu. Türkiye’de bu gitme eğilimini gördüklerinde onlar da kapıları açtılar.
    Resmen kanımız akıyor. Bilerek “kan kaybı diyorum”, sonunda sistem çöküyor. Acil yardım gerekli.

Bir yanıt yazın